YUMURTA KAÇ PARA?
Yaşlı bir adam kaldırımın kenarında bir sepet içinde yumurta satıyordu.
Genç bir adam eşiyle oradan geçerken eşi;
“Bakar mısın yumurtalar güzele benziyor” deyince adam, yaşlı adamın yanına gelip sepetten bir yumurta alır ve sorar:
“Yumurta ne kadar?”
“Evlat, bunlar köy yumurtası kendi tavuklarımdan. Tanesi 1 lira.”
”Ben 10 yumurta alacağım ama 5 lira vereceğim, yoksa almam” deyince yaşlı adam;
“Market bile 75 kuruştan alıyor o paralara verecek olsam ne uğraşayım, gider oraya veririm” deyince genç adam “tamam 75 olsun” der ve en irilerini seçmeye başlar.
Yaşlı adamın paraya ihtiyacı vardır ve sesini çıkarmaz, "neyse" der ve 10 yumurtayı 7,5 liraya verir.
Genç adam da pazarlık edip 2,5 lira kâra geçmenin keyfini çıkararak arabasına biner ve;
“Al hayatım, sana en irilerinden ve en tazesinden köy yumurtası aldım, üstelik pazarlık bile ettim” diyerek eşine verir.
Daha sonra aynı genç adam eşiyle birlikte bir restorana gider, yemeklerini sipariş edip keyifle yedikten sonra, garsondan hesabı ister. 130 TL hesap gelir. Genç adam garsona 20 lira da bahşiş bırakıp150 TL öder.
Restoran sahibi ve garsonlar için bu durum, alışık oldukları normal bir şey olsa da yumurta satıcısı yaşlı adam için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
İyi de burada bir sorun yok mu?
“Alan razı, veren razı; niye fazla vereyim ki? Neden pazarlık etmeyeyim ki enayi miyim ben?” mantığı nasıl bir duygudur?
Neden ihtiyacı olmayanlara bu kadar cömert olduk da ihtiyaç sahibi, üstelik dilenmeyip de geçinmeye çalışan böyle zavallı insanlara karşı niçin bu kadar duyarsız olduk?
İçimizdeki acıma duydusunu yitirdik mi de onlardan koparılan üç kuruşu kâr saymaya başladık?
İhtiyacın olmasa da ihtiyacı olandan satın almak gibi onurlu davranışları ne zaman unuttuk biz?
Bir yerde okumuştum.
Babam, ihtiyacı olmasa bile yüksek fiyatlarla fakir insanlardan basit ürünler satın alırdı. Bazen de gereksiz şeyler alır, fazladan para öderdi. Çocuk aklımla babamın bu davranışına hep şaşardım. Bir keresinde babama;
“Baba, neden böyle yapıyorsun? Bunlar bize lazım değil ki?” diye sormuştum.
O, şöyle cevap vermişti:
”Oğlum, bu bir alış veriş değil; insanların onurunu kırmadan yapılan bir yardımdır.”
Zamanla bunun ne kadar asil bir davranış olduğunu kavramıştım.
***
Osmanlı’da havanın aşırı soğuk olduğu bir günde, ermiş bir zat pencereden dışarıyı seyrediyormuş. Kaç keredir yoğurtçunun sesini duyunca hanımına;
“Hanım, bir kap getir de yoğurt alayım” demiş.
Hanım;
“Yoğurdumuz var bey, ihtiyacımız yok ki…” deyince, adam;
“Hanım haklısın, bizim ihtiyacımız yok ama yoğurtçunun ihtiyacı var ki bu soğukta sokaktan üçüncü geçişi” demiş.
Demek ki toplumdaki dengeyi sağlayan sihir belki de böyle iyi insanların varlığıydı.
Ama nedense bu insanlar artık etrafımızdan çekilip gittiler. Artık ortalıklarda pek görünmez oldular.
***
Hayatta, iyi insanlarla karşılaşmanız dileği ile…
(Düzenleme: Mustafa Koç)