
Mustafa KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
ÖZGEÇMİŞ Antalya Manavgat Ahmetler doğumluyum. İlkokulu orada okudum. Aksu İlköğretmen Okulunu bitirdikten sonra 4 yıl ilkokul öğretmenliği ve okul yöneticiliği yaptım. Daha sonra girdiğim sınavları kazanarak Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Eğitim (Pedagoji) bö...

ZAMANIN ÜÇ DİLİMİ: DÜN, BUGÜN, YARIN...
DÜN, BUGÜN ve YARIN
Her Sabah Cebinize Doldurduğunuz 24 Saati Nasıl Harcıyorsunuz?
2010 yılı, 10. ayında (Ekim), saat 10’da “10.10.10” fırtınası vardı. Sadece Türkiye’de nikah memurluğundan sıra alıp evlenenlerin sayısının 23 bini aştığı duyurulmuştu. Yeni evlenenler, evlenme cüzdanına 10.10.10 yazdırmak için adeta yarışa girmişti. Onuncu ayın onu, iki bin on: 10.10.10 … Bir de saat 10’u 10 geçe deselerdi…
Gerçekte bugünün dünden bir farkı var mı? Yok, ama insanoğlu zamanla oynamayı, dilimlemeyi ve anlamlandırmayı çok seviyor. Özel günler, özel haftalar, özel yıllar var. Demek ki zamana karşı herkes duyarlı…
Zaman sadece güneşin doğup batması; saatlerin, dakikaların geçip gitmesi değil. Güneş her sabah doğar ve batar; ama ertesi sabah tekrar doğacaktır. Yani biz zamanın farkında olsak da onun bizi pek fazla taktığı yok; o, durmadan kendi bildiğini okuyup duruyor.
Gerçekte bugünün dünden bir farkı var mıdır? Yok, ama insan zamanla oynamayı, zamanı dilimlemeyi ve anlamlandırmayı çok seviyor. Özel günler, özel haftalar, özel yıllar var. Demek ki zamana karşı herkes duyarlı…
İnsanoğlu, hayatını düzene sokmak için zamanı hep kullanmış, sınırlandırmış; yılları mevsimlere, aylara, haftalara, günlere bölmüş; günü de saatlere, dakikalara ayırmış. Belli ki zamanı değerlendirmek ve planlamak için yapmış bunu. İyi de yapmış.
Peki, bu zaman dediğimiz makineyi biz nasıl kullanıyoruz. Durmadan akıp giden ve asla geri gelmeyecek olan anları nasıl karşılıyoruz? Acaba o anlar uçup giderken onu değerlendirebiliyor muyuz?
Başka dillerde böyle bir kavram var mıdır bilmiyorum. Ancak dilimizdeki “zaman öldürmek” deyimi çok anlam taşıyor. Acaba bu söz, zamanı kötü kullanan bir millet olduğumuzu mu gösteriyor dersiniz? Her sabah kalkınca Allah babanın cebimize doldurduğu 24 saati nasıl kullanıyoruz, hiç düşündünüz mü? Bugün düşünün bunu: Akşam eve gidince ya da başınızı yastığa koyduğunuzda; “Bugün ben kendim için ne yaptım? Ailem için, insanlar için, ülkem için ne yaptım?” diye kendi kendinize sorun bakalım ne cevap alacaksınız.
Zaman dediğimiz şey, elle tutulan bir nesne değil ama biz onu evirip çevirip bazı kalıplara sokmuşuz. Zaman insanoğlu için daima duruma göre önem kazanıyor. Günlük hayatımızda bazen saniyelerin bile önemi vardır. Bazen dakikalar, bazen saatler önemlidir; bazen de günler, yıllar, hatta asırlar önem kazanır. Çünkü "zaman" dediğimiz kavram göreceli... Bir ölçme birimi olarak kabul edilmiş olsa da zamanın değeri, ancak içinde bulunduğumuz duruma göre anlam ve değer kazanabiliyor.
Tuttuğumuz takım yenikse yarım saat, birden bitiverir; ama galipseniz son birkaç dakika bir türlü bitmek bilmez. Aynı şekilde uzaktaki sevdiğinizi beklerken zaman bir türlü geçmez; oysa onu uzaklara yollarken saatler nedense koşarak gider. Zaman elbette durağan bir şey değil. Her ne kadar zaman makinesi gerçekte aynı hızla gitse de bizim algılayışımız farklı olabilir.
Bir gün Nasrettin Hocaya yaşını sormuşlar; o da “Kırk” demiş. Bir yıl sonra tekrar sorduklarında yine aynı cevabı vermiş hoca: “Kırk”.
“Aman hoca efendi, sen geçen sene de "kırk" diyordun, hiç olur mu bu?” diyenlere:
“Ben dürüst bir adamım; sözümde dururum.” demiş.
Amacı bu olmasa da Nasrettin Hocanın şakasında zaman durağan bir şeymiş gibi algılanabilir. Oysa zaman sürekli ve sonsuz bir değişimin simgesidir.
Dün, Bugün ve Yarın
Adına “zaman” dediğimiz süreci günlük hayatımızın serüveni sırasında üçe ayırmışız. Bu üç parçanın birine “dün”, birine “bugün”, diğerine de “yarın” adını vermişiz. Ama bu da göreceli değil mi? “Yarın”, bugüne “dün” diyor; “bugün” de “dün”e göre “yarın” demektir
“Dün”ü, yaşadık ve geçti gitti; yarına da henüz sıra gelmemiştir. Bugünü ise ancak bugün, yani şimdi yaşayabiliriz. Öyleyse zamanın en değerli anı bugün olmalı. İyi ama insanoğlu bugünün kıymetini biliyor mu? Hayatın patırtısı gürültüsü içinde dünün dertleri, pişmanlıkları; yarının telaşı ve endişesi içinde “bugün”, arada kaynayıp gidiyor. Dünün pişmanlığını da yarının telaşını da hep bugün yaşıyoruz; ama bugünü hiç yaşayamıyoruz. Kısaca, geçmişimiz ve geleceğimiz için “bugün”ü unutup gidiyoruz.
Elbette dünün değerini bilmezsen geçmişin de geleceğin de yoktur. Ama dün geçti gitti; yarın da henüz gelmedi. İşte elinde sadece bugün var; ona sahip ol, bugünün kıymetini bil ve onu yaşa…
Ne demişti Mevlana:
“Dünle gitti düne ait ne varsa cancağızım,
Artık yeni şeyler söylemek lazım.”
Her günün değerini bilirsek hayatımıza da yeni değerler katabiliriz.
Şu dileğim kafanızı karıştırmasın; dikkatle ve bir kere daha okuyun:
Her gününüz, dünden daha iyi, yarından daha kötü olsun! Umudumuzu kaybetmeden yaşayalım; yarın daha güzel olacak!
***