Mustafa KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
ÖZGEÇMÄ°Åž Antalya Manavgat Ahmetler doÄŸumluyum. Ä°lkokulu orada okudum. Aksu Ä°lköÄŸretmen Okulunu bitirdikten sonra 4 yıl ilkokul öÄŸretmenliÄŸi ve okul yöneticiliÄŸi yaptım. Daha sonra girdiÄŸim sınavları kazanarak Ankara Gazi EÄŸitim Enstitüsü EÄŸitim (Pedagoji) bö...
CUMHURÄ°YETÄ°N ÇALIKUÅžLARI- 2
Ä°ÅŸte Benim Okulum:
AKSU Ä°LKÖÄžRETMEN OKULU
2. Bölüm
Türk eÄŸitim sisteminin harika buluÅŸu Köy Enstitülerinden biri, yanı başımızdaki Aksu Köy Enstitüsüydü. Biz kapanan enstitüden dönüÅŸen Aksu Ä°lköÄŸretmen Okulunda okuduk. Bugün her Antalyalının eÄŸitiminde harcı olan bu okul; önce Aksu ÖÄŸretmen Lisesi, sonra da Aksu Fen Lisesi olarak yaÅŸamını sürdürse de bugün eski efsane günlerindeki heyecandan çok uzakta.
ÖÄŸretmen Okullarının açılışının 174. yıldönümü nedeniyle bu okulu bitirmiÅŸ bir öÄŸretmen olarak bazı düÅŸüncelerimi paylaÅŸmak istedim.
Köy Enstitüleri ne kadar kısa zamanda kapatılmış olursa olsun; kendi eÄŸitim öÄŸretim felsefesi, kendine özgü öÄŸretim programlarıyla kısmen görevini yaparak eÄŸitim tarihimizdeki yerini almış. Aynı ÅŸekilde Ä°lköÄŸretmen Okulları için de benzer ÅŸeyler söylenebilir. Elbette bu okulların da deÄŸiÅŸen çaÄŸa ve teknolojiye uyum saÄŸlamak üzere geliÅŸtirilmesi gerekebilir, programları yenilenerek öÄŸretmen yetiÅŸtirme deneyimlerimiz daha da ileriye taşınabilirdi. Ama bizde öyle olmadı; Bunca deneyim, 180 yıl sonra çöpe atıldı. Efsane öÄŸretmen okulları, toplumsal hafızamızdan adeta silinmek istendi.
Oysa ÖÄŸretmen Okulları bu topluma verebileceÄŸi kadar katkı yapmış, iÅŸlevini yerine getirmiÅŸtir. Bu okulların yetiÅŸtirdiÄŸi öÄŸretmen ordusu, Anadolu’nun en uzak köylerinde gururla çalışarak cumhuriyetin aydınlık yüzünü köylere taşımıştır. Ancak bu okulların kapatılması hiç de iyi olmamıştır. YaÅŸanan bunca kötü deneyimden sonra bir gün buna benzer okulların yeniden açılacağını, açılması gerektiÄŸini düÅŸünüyorum.
ÖÄŸretmen Okulu KuÅŸağı ÖÄŸretmenler
ÖÄŸretmen okulları, daha ilk yıldan öÄŸrencilerine öÄŸretmen olma hayaliyle baÅŸlayan bir idealistlik ve gerçek bir yurt sevgisi veriyordu. Bu yönüyle öÄŸretmen okulu kuÅŸağı öÄŸretmenler, bu ülkenin yetiÅŸtirdiÄŸi en çalışkan, en vefakar insanları oldular. En zor koÅŸullarda, en uzak yurt köÅŸelerinde yolsuz, ışıksız mahrumiyet bölgelerinde bugünkü Türkiye’nin alt yapısına hizmet etmiÅŸlerdir. Cumhuriyet deÄŸerlerini halka anlatan, cumhuriyetin yaktığı aydınlanma ısığını köylere taşıyanlar onlardır. Köy enstitüsü geleneÄŸinin devamı oldukları için de çaÄŸdaÅŸ köy enstitüsü gibi görev yapmışlardır.
Hiç unutmuyorum; okulu bitirirken hepimizden atanmak istediÄŸimiz ilk üç ili yazmamız istenirdi. Bu belgeye istisnasız herkes; “Türk bayrağının dalgalandığı her yer” diye yazmaktan gurur duyardı. Her öÄŸretmenin içinde cehaletle savaÅŸma ülküsü vardı. Bu nedenle ÖÄŸretmen Okulları Marşında ÅŸöyle deniyor: “Candan açtık cehle karşı bir savaÅŸ…”
Bugüne bakarak açıkça ÅŸunu söyleyebiliriz: EÄŸer öÄŸretmen okullarının yolu kesilmeseydi günümüzde karşımıza çıkan eÄŸitimdeki kalite düÅŸmesinden söz edilemeyecek, öÄŸretmen yetiÅŸtirme diye bir sorunumuz olmayacak, Türk toplumu da bugün hayal bile edemeyeceÄŸimiz bir sosyal, kültürel ve ekonomik geliÅŸme düzeyine ulaÅŸacaktı. Ä°ÅŸte öÄŸretmen yetiÅŸtirme sistemini deÄŸiÅŸtirenlerin en büyük baÅŸarısı da budur bence.
***
Bütün öÄŸretmen okulları gibi Aksu Ä°lköÄŸretmen Okulu da baÅŸarılı köy çocuklarını, asla torpil ve kayırma olmayan, “liyakata” dayalı, gerçekçi sınavlarla seçerek yatılı okutuyordu. Ä°lkokul 5. Sınıfı bitiren öÄŸrencilere açık uçlu sorularla yazılı sınavlar uygulanırdı. O okullara girmek de ÅŸimdiki Anadolu Lisesi sınavları gibi büyük ilgi çeker, Türkiye’nin en zeki çocukları öÄŸretmen okullarına alınırdı. Önce yazılı sonra sözlü sınavlarla seçilen öÄŸrencilere 6. sınıftan baÅŸlayarak 6 yıl boyunca öÄŸretmenlik kimliÄŸi kazandırılmaya çalışılır; öÄŸretmen olma idealiyle yetiÅŸtirilirdi. Okulda sadece ders ve bilgi deÄŸil davranış eÄŸitimi de verilirdi.
Bunları herkesçe bilindiÄŸi için ana babalar çocuklarını öÄŸretmen okuluna göndermeyi, çocuklar da sınavlarını kanarak öÄŸretmen olmayı isterlerdi. Bizler de bir köy okulundayken bile arkadaÅŸlarımızla hep öÄŸretmen olma hayali kurar, ne olmak istiyorsun diye sorulduÄŸunda “öÄŸretmen olmak” istediÄŸimizi söylerdik. Belki de bizlere iyi örnek olan öÄŸretmenlerimize duyduÄŸumuz hayranlığında etkisi vardı bunda.
Kendi köyümdeki okula gelen ilkokul öÄŸretmenim GazipaÅŸalı Hüseyin Tan, babama kaç kere; “Bu çocuÄŸu okut” deyip durmuÅŸtu. 5. sınıfı bitirince babam;
“OÄŸlum, seni Antalya’ya sanata vereceÄŸim, erken yaÅŸta bir meslek sahibi ol” deyince;
“Hayır baba, ben okuyacağım” diye günlerce tepindiÄŸimi unutamam.
Babam;
“OÄŸlum seni nasıl okutayım, gücümüz yetmez ki...” dese de ben okumak için kimi zaman aÄŸlayarak ısrar ettim. SaÄŸ olsun, karayolları ustası rahmetli babam ısrarlarına dayanamadı, sonunda öÄŸretmen okuluna yazdırdı. Bu anıyı, öÄŸrencilere anlatırken hep “Bir çocuk da isterse kendi kaderini deÄŸiÅŸtirebilir, siz de deÄŸiÅŸtirebilirsiniz.” diyerek anlatırım.
ÖÄŸretmen okulları adeta bir bölge okulu gibiydi. Aksu Ä°lköÄŸretmen Okuluna daha çok Antalyalı ve Mersinli öÄŸrenciler alınırdı. Ä°ki sınavı kazanan köy çocukları tahta bavullarını ellerine alarak çoÄŸu ilk kez köyünden ayrılıp okumak için yola çıkıyordu. Ben de kasabaya ilk kez öÄŸretmen okulu sınavı için indiÄŸimi hatırlıyorum. Sınavda sorulan bazı konuları hiç görmemiÅŸtim. Hele Türkçe testinde sorulan “Çiftçi tarladan pulluÄŸunu getirdi” cümlesinin ögelerini bulamadığım için ilk yazılı sınavı kaybettiÄŸim aklımdan çıkmaz.
Sonraki meslek hayatımda her düzeyde okulda öÄŸretmenlik yaptıktan sonra anladım ki öÄŸretmen okulunun havası baÅŸkaydı. Orada gerek bir eÄŸitim ortamında birçok beceriler kazanmıştık. Herkeste okuma ve yazma sevgisi vardı. Bir müzik aletini notalara bakarak çalmadan mezun olmazdık. Güzel yazı dersleri, resim ve beden eÄŸitimi dersleri de çok önemliydi. Her hafta sonu öÄŸrenciler sırayla bütün okulun bayrak töreninde 600 kiÅŸinin karşısında konuÅŸma yapardı. Nöbetçi öÄŸrenci sistemi vardı. Her öÄŸrenci okulun iÅŸleyiÅŸinde bir ÅŸekilde rol alırdı.
Bu okulu bitirirken yıl içinde aldığınız notlar yetmez bir de yıl sonunda bütün derslerden yeniden bitirme sınavlarına katılıyorduk.
Haziran sonunda okulu bitirip öÄŸretmen olduÄŸumuzda hemen bir köye atanıp bir ay sonra (1 AÄŸustost) ilk maaÅŸlarımızı almıştık. Åžimdi atanamayan yüz binlerce öÄŸretmeni düÅŸününce devletin eÄŸitime ve öÄŸretmene ne kadar önem verdiÄŸini daha iyi anlıyorum. Bir de 300 - 360 TL ile baÅŸlayan ilk maaşımızın ne kadar da çok ve ne kadar da deÄŸerli olduÄŸunu biliyorum.
Bu ülkenin bütün öÄŸretmenleri bu ülkenin çalıkuÅŸlarıdır. Bir ülke öÄŸretmenine ne kadar deÄŸer verirse çocuklarına da o kadar deÄŸer vermiÅŸ olur.
Bilimsel düÅŸünceli; eleÅŸtirebilen, sorgulayıcı bireyler yetiÅŸtirmeden bugün yaÅŸadığımız eÄŸitim sorunlarının altından kalkmamız zor görünüyor. Günümüzde eÄŸitim, sadece bireyin kiÅŸisel geleceÄŸinin deÄŸil aynı zamanda ülkenin yarınlarının da güvencesi olduÄŸu için daha çok önem kazanmıştır.
EÄŸitimde yeni bir heyecan yakalamak için yeni çalıkuÅŸları yetiÅŸtirmek gerekiyor. Köy Enstitüsü deneyimini yaÅŸamış bir ülke olarak üretimin ve yaratıcılığın öne çıktığı yeni Kent Enstitüleri açılmalı. Çünkü üretimden kopmuÅŸ; hayatın sorunlarına göre deÄŸil; sınavlarda çıkacak problemlere göre kurgulanmış, yarışmacı eÄŸitim anlayışı ülkeyi de çocukları da bir yere götürmüyor. Bunun için büyük Atatürk’ün dediÄŸi gibi 'Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ nesiller yetiÅŸtirmek için yeniden 'fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür' öÄŸretmenler de yetiÅŸtirmek zorundayız.
***
Not:
2-Bu yazının 1. Bölümü; Cumhriyetin ÇalıkuÅŸları-1. Okumak isterseniz tıklayın.