KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞI ERKEN YAŞLARDA VERİLMELİ
Yüzyüze Gazetesiyle yaptığımız Eğitim Sohbetleri devam ediyor.
Gazeteci, sayın Gülderen ÖNAL'ın yayına hazırladığı Çocuklarda ve Toplumda Kitap Okuma Alışkanlığı konulu söyleşi, gazetede yayımlandı. Söyleşinin tamamını burada da yayımladık. Teşekkürler, iyi okumalar...
***
BİZ TÜRKLER OKUYANI SEVERİZ AMA KENDİMİZ DE PEK KİTAP OKUMAYIZ...
- Hocam bu kadar çok okulumuz, öğretmenimiz ve 20 milyona yakın öğrencimiz olduğu halde çocuklarda kitap okuma alışkanlığının bir türlü artırılamadığı söyleniyor. Bu konudaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Söyledikleriniz kısmen doğru ama biraz da eksiklik var: Okumayan sadece çocuklar değil ki. Kitap okuma alışkanlığı konusunda bütün Türkiye’nin sınıfta kaldığı da söyleniyor. Biz Türkler okumayı severiz, okuyanı imreniriz, okumayı teşvik ederiz ama kendimiz de fazla okumayız.
Ben çocuklardaki okuma eksikliğinin önce okul müfredatıyla sonra da ailelerle ilgili olduğu kanısındayım. Ana babalar okumaya fazla düşkün olmayınca çocuklar da az kitap okuyor.
Yayımlanmış istatistiklere bakarsak çok çarpıcı sonuçlarla karşılaşıyoruz. 2022’de yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de dört kişiden üçü hiç kitap okumuyor.
15 yaş üstü kişilerin yüzde 69’u hiç kitap okumazken yüzde 31’i ise yılda bir kitap okuyor.
Yine Japonya'da bir kişi yılda 25 kitap okurken, bizde 6 kişiye bir kitap düştüğü söyleniyor.
Birleşmiş Milletler İnsanı Gelişim Raporu'nda kitap okuma sıralamasında, Türkiye 86. Sırada. Nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan'da kitaplar ortalama 100 bin adet basılırken, 80 milyon nüfuslu Türkiye'de kitapların çoğu 2-3 bin kadar basılıyor.
Kütüphane ve kitap sayılarında yine çok gerideyiz.
- Bu çarpıcı sonuçların nedenleri ne olabilir, size göre eğitim kurumlarında ve ailede neler yapılmalıdır?
Ülke olarak okuma alışkanlığı konusunda ciddi bir sorunumuz olduğu açıkça görülüyor. Bu nedenle okul öncesinden üniversiteye kadar kitap okumanın stratejik bir konu olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için çok kolay olmasa da eğitim sisteminde önemli değişikliklere gidilmeli. Müfredatlarda bu konuda kulağa hoş gelen şeyler yazılıyor ama uygulamada pek başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz.
Türkiye’de en başarılı eğitim öğretim ilkokul düzeyinde verildiğini düşünüyorum. Binlerce fedakar sınıf öğretmenimiz var. Yeterince Türkçe öğretmenine sahibiz. Cumhuriyetle birlikte okuma yazma konusunda büyük yol alındı. Ancak günümüzde sadece okur yazar olmak, okumayı biliyor olmak yeterli değil ki... Asıl yapmamız gereken okumayı öğretirken okuma alışkanlığını da verebilmek.
Yarışmacı ve sınava odaklanmış bir eğitim sistemiyle çocuklara okuma becerileri kazandıracağına pek inanmıyorum. Müfredatta olmadığı halde 2. Sınıfta başlayan test uygulamalarının, çocuklarda sadece okuma alışkanlığını değil birçok beceriyi engellediği kanısındayım.
Çoktan seçmeli testler, öğrencileri sıralama konusunda bir işlev görse de özellikle yaratıcılığı, okuma ve anlama becerilerini geliştirmediğine inanıyorum. Sonuç olarak okullarımız, okuma yazma öğretmede çok başarılı olsa bile bir okuma kültürü yaratmada başarılı olamadı. Oysa günümüz okulları, okumayı öğretirken okuma alışkanlığını da kazandırabilse öğrencilerin zihinsel becerileri de toplumun kültürel yapısı da değişecektir.
Edinburgh Üniversitesi'nce yapılan bir araştırmada “kitap okumanın beyinde yeni nöron bağlantıları oluşturarak bilişsel yetenekleri geliştireceği” sonucuna varılmış. Araştırma sonuçlarına göre kitap okuma; hafızayı, problem çözme ve eleştirel düşünme becerilerini de geliştirmektedir. Günde en az bir saat kitap okumak okuyucuda bütün bu değişimi ve gelişimi sağlamaya yetecektir.
Ayrıca kitap okumanın;
· Dil becerilerini ve toplumsal ilişkileri geliştirdiğini,
· Hafızayı güçlendirdiğini, Alzheimer’a yakalanma riskini azalttığını,
· Stresi azalttığını, hayal gücünü ve yaratıcılığı geliştirdiğini,
· Zihinsel egzersiz sağlayıp karar verme yeteneğini hızlandırdığını da söylemek gerekiyor.
Bu nedenle okulların çocuklara öncelikle kalıcı bir düşünme ve okuma becerisi kazandırmasının çok önemli olduğuna inanıyorum.
Söylediklerinize bakarak okullarda öğrencilere iyi bir okuma alışkanlığı kazandırmanın çok önemli olduğunu anlıyoruz. Ancak öğrencilerimizde bir de okuduğunu anlama sorunu olduğundan söz ediliyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Çok önemli bir konuya değindiniz. Bu konudaki asıl sorunumuz belki de bu. Eğer okuduğunuzu anlamıyorsanız okuyor olmanızın da fazla önemi kalmıyor.
Bu konunun daha iyi anlaşılması için en başta şunu söylemeliyim:
Uzun yıllarını eğitimin içinde geçirmiş bir eğitimci olarak sonunda şu sonuca vardım ve yıllardır bunu savunmaya devam ediyorum.
Bana göre okulun ve eğitimin amacı çocuklara okullarını bitirince bir diploma vermek ve bir sürü kuru bilgiyi yüklemek olmamalı. Eğitim eğer çocuklara temel bilgiler yanında bazı beceriler kazandırabilirse amacına ulaşacaktır. Bunu yapmak için de eğitimin anayasası denilen eğitim müfredatlarının beceri öğretmek üzere yeniden yapılandırılması gerekiyor. Çok geçmeden sınav maratonuna “yarışmacı” yetiştirmek yerine; çocukları, hayat mücadelesine destek olacak becerilerle donatmalıyız.
“Sınav için eğitim” anlayışı çocukların ezber bilgiyle doldurulmasına neden oluyor. Ezber bilgi belki sınava hazırlanırken biraz işe yarayabilir ama hayatta hiçbir kapıyı açmaz. Üstelik bu sistemde çocukların okuma kültürü geliştirip kitaplara sarılması da çok zordur. Bir de eline bir kitap alarak çocuğuna örnek olmayan aile ortamı ile okuldaki sınav maratonu zaten kitap okuma alışkanlığının önündeki en büyük engellerdir.
Eğitim, ancak bir davranış geliştirmeye ve hayattaki problemleri çözmeye yararsa değerlidir. Çocuklara yüklenen kuru bilgiler hayatın problemlerini çözmeye yetmez. Ancak bazı matematik problemlerini çözmeye yarar. Unutulacak ezber bilgilerin öğrencide kalıcı izler bırakması zordur. Ezber bilgiler bir süre sonra unutulur gider ama erken yaşlarda kazanılan beceriler ömür boyu bireyin yanında gelir. Çocuğun kazandığı bütün beceriler, hayatta karşılaşacağı sorunların çözümü için birer anahtar görevi yapar.
Okuma ve yazma, temel becerilerdir. Bunun yanında okuduğunu anlama becerisi de mutlaka kazandırılması gereken önemli bir zihin becerisidir. Bir okul bitirip diploma alan her öğrenci bu diplomanın yanında yukarıdaki becerilerle birlikte analitik düşünme becerilerini, bazı el becerilerini ve sosyal becerileri de kazanmış olmalıdır. Yaşadığımız karmaşık çağda okulun asıl görevi işte bu becerileri kazandırmaktır.
- Hocam bundan önceki bir söyleşimizde Uluslararası PISA sınavlarında çocukların okuduğunu anlamada birçok OECD ülkesinin gerisinde kaldığını söylemiştiniz. Size göre Türk çocukları okuduğunu anlama konusunda niçin geri kalıyor?
Evet, PISA sınavlarında Türk çocuklarının kendi dillerinde okuduklarını anlamadıkları sonucu ortaya çıktı. Yabancı uzmanlar da bu konuya dikkat çekmek için “Türk çocukları Türkçede okuduklarını anlamıyorlar, çünkü az kelime biliyorlar” diyordu.
Birçok kaynaktan edindiğim bilgiler de bunu doğruluyor. Biz çocuklarımıza yeteri kadar Türkçe kelime öğretemiyoruz. Bunun en doğal yolu ders kitaplarıdır. İngiltere’de ilköğretim ders kitapları 8-10.000 kelimeyle yazılırken Türkiye’de ilköğretim dönemi ders kitaplarının yaklaşık 4.500-5.000 kelimeyle yazıldığı biliniyor. Buna bir de yukarıda söylediğimiz az okuyan bir toplum olduğumuzu eklersek kelime bilgimizin niçin az olduğunu daha kolay anlarız. Ders kitabı yazarlarından bu konuya da dikkat etmelerini istemeliyiz.
Unutmamalıyız ki anlama ve anlatma ve zihin becerilerinin gelişmesi kelime dağarcığıyla doğrudan ilişkilidir.
Çocukları erken yaşlarda daha çok sözcükle karşılaştırmalı, okuma metinlerini özenle seçerek daha çok kelimeyle karşılaşmalarını sağlamalıyız.
Sokaktaki insanlar günlük 300-400 kelimeyle anlaşabilse de eğitim kurumlarında ve akademik ortamlarda bulunanlar için çok sayıda sözcük bilmek başarının en önemli koşuludur.
- Son olarak, sizin bu konuda bir kitap hazırladığınızı da biliyorum. Kelime dağarcığının artması için ailelere başka neler önerirsiniz?
Kelime kazanımlarını artırmanın en kolay yolu elbette çok kitap okumaktır. Okumayı asla bir boş zaman doldurma işi olarak görmemek gerekiyor. Ancak kelime dağarcığının artması için her şeyden önce evde, okulda ve toplumda bir okuma kültürü oluşturulmalı, kelimeler konusunda farkındalık yaratılmalıdır.
Önce ana babalar arada yeni kitaplar getirerek ve kendileri kitap okuyarak çocuklara örnek olmalıdır. Çocuklar, duyduklarından çok gördüklerinden etkilenir.
Kelime hazinesinin artması ve okuma zevkinin verilmesi okul çağı çocuklarında öncelikle okulun ve öğretmenlerin görevidir. Her öğretmen kelime dağarcığını artırma konusunda yeni yöntemler geliştirmelidir.
Okuma alışkanlığının öncelikle küçük yaşlarda verilmesi gerektiği unutulmamalı. Kelime öğrenme çalışmaları evde ve okul öncesinde doğal ortamlarda başlamalı.
Eğitim ortamında çok önem vermemiz gereken bir konu da çocukları susturma yerine onları dinlemeli ve daha çok konuşmaya teşvik etmektir. Çocuklarla konuşmalıyız ama onları daha çok konuşturmalıyız. Kelime hazinesinin artması için çocuklar çok okumalı, yazmalı, düşünmeli ve konuşmalı.
Ayrıca onlara hayal kurdurmalı ve hayallerini anlatmasını teşvik etmelidir.
Şimdiki çocukların teknolojik olanakları çok fazla. Çoğu, okuma yerine izleme ve dinlemeye yatkın. Bilgisayar, tablet ve telefon artık çocukların okulu olmaya başladı. Bundan kaçış olmadığına göre ana babalar, dijital ortamdaki bazı uygulamalardan da yararlanarak kelime dağarcığının artmasına destek olabilir.
Dijital ortamdaki etkileşimli kelime oyunları ve bulmaca çözmek de kelime hazinemizi artırmaya yardım eder.
Özetle çocuklar için de yetişkinler için de şunu söyleyebilirim:
Unutmayalım ki herkes bildiği sözcük kadar anlar, bildiği sözcük kadar anlatır ve bildiği sözcüklerle düşünebilir. Daha iyi anlamak, daha iyi anlatmak ve daha doğru düşünebilmek için daha çok sözcük bilmeliyiz.
Son olarak unutmadan söylemek istediğim bir şey var:
Öncelikle size ve gazetenize, eğitimle ilgili konulara önem verdiğiniz için sizi kutluyorum ve bir eğitimci olarak teşekkür ediyorum.
***
Not: Bu söyleşinin YÜZYÜZE Gazetesindeki görselleri de aşağıdadır.