TÜRKÇE SEVGİSİ
Mustafa KOÇ
Haritalara bakın. Ülkeler yeryüzüne bir çiçek tarlası şeklinde yayılmış. Dünya Atlasında renk cümbüşü şeklinde süslenen ülkelerin sınırlarına dikkat edin. Bu sınırlar elbette belli bir geçmişi ve geleceği olan ulusların sınırlarıdır. Birçok sınır için bedeller de ödenmiştir ve tarihi anlamı da vardır. Ancak ondan daha fazla da sınırlar adeta konuşulan dillerin sınırları sayılır. O nedenle haritalardaki sınırlar sadece pasaportların değil, daha çok dillerin değiştiği yerlerdir.
Ulus olmanın en belirleyici öğelerinden biri, o ülkede konuşulan dildir. Ama bizi yeryüzüne ayrı bir ulus olarak sunan Türkçemizin önemini gerçekten anlıyor muyuz?
Teknolojideki hızlı değişim her şeyi olduğu gibi elbette dilleri de etkiliyor. Dünyada konuşulan üç bine yakın dil, kültürel değişim, teknolojik gelişme ve ekonomik zorlamalarla yaşama savaşı veriyor. Diller ne kadar dirense de önümüzdeki birkaç on yılda birçok dilin ortadan kalkacağı biliniyor. Hatta daha uzun bir sürede yeryüzünde en çok on, on beş dilin ayakta kalabileceği; diğerlerinin unutulup gideceği bile söyleniyor. Oysa insanoğlunun ürettiği en güzel çiçeklerden biri sayılan çeşitli diller, insanlığın ortak bir değeridir. Milyonlarca yılın ürünü olan dillerin ortadan kalkması acı bir kültür erozyonu olarak da düşünülebilir.
Bir dil, eğer ona sahip çıkan, onu seven ve ısrarla kullanan insanlar varsa ayakta kalabilir. Türkçe de böyledir. Dilimizi bizden önceki atalarımızdan emanet alıyoruz ama onu gelecek kuşaklara miras olarak bırakabilmek için her şeyden önce anadilimize sahip çıkıp onu sevmeliyiz. Türkçenin çağlar içinden süzülüp gelen zenginliğinin kaybolup gitmemesi ve zenginleşmesi için öncelikle çocuklarda ve gençlerde dil bilincinin, Türkçe sevgisinin yerleştirilmesi gerekiyor.
Türkçe sevgisi, yurt sevgisinden farklı bir şey değildir. Yurdunu seven dilini de sever, sevmelidir de. Ancak Türkçemizin son yıllarda artan bir hızla hem yabancı sözcük saldırısı hem de söyleniş olarak giderek bozulduğu görülüyor.
Çağımız adeta bir kültürler savaşına doğru gidiyor. Kültürleri yaymanın ve taşımanın en kolay aracı da dildir. Üstün, baskın, zengin olanlar diğerlerini tehdit ediyor. Ancak yine de teknolojinin dilimizi esir almasının önüne geçebiliriz. Bunu başarmak için evde, okulda, sokakta, radyoda, basında, televizyonda Türkçemize sahip çıkmak ve Türkçe sevgisini yaygınlaştırmak gerekiyor.
Bir yabancı dil öğrenme isteğiyle, kendi dilimizi sevmemeyi karıştırıyor muyuz yoksa? Çocuklarımız elbette bir değil birkaç dil öğrenecek. Ama kendi dilimizi unutarak değil. Zaten “Kendi dilini öğrenemeyen başka bir dili de öğrenemez.” diye bir yargı var. Yeni yüzyılın insanı hem çok şey bilecek hem de çok dil konuşacaktır. Çocuklarımızı bu bilinçle yetiştirmezsek, onlara kendi dillerini sevmesini öğretemezsek onlar da sadece yabancı dillere, yabancı kültürlere yönelebilir, buna özenebilir.
Acıdır ama söylemek zorundayız: “Okuma özürlü” bir toplum olarak dilimizin ayakta kalıp gelişmesi ve unutulan diller arasına katılmaması için herkesin üstüne düşen görevler vardır. Türkçe sevgisi sadece öğretmenlerin, dilcilerin görevi değildir. Her şey gibi dil de ihmale gelmez. Biz ona sahip çıkmasını bilemezsek bizden sonrakilere bırakacağımız bir dil kalmayabilir. Sadece bugünümüz için değil, ulus olarak yarınları kurtarmak için de Türkçe sevgisini yaşatalım. Ne demişti şair:
Türkçem benim ses bayrağım…”
NOT: Bu yazı, "Torosların Türkçesi" adlı kitabımdan alınmıştır.