"ÇÖPLERÄ°, SEN NEDEN TOPLUYORSUN?"
Teneffüslerde, serbest saatlerde okul bahçesindeki öÄŸrencilerin arasında dolaÅŸmayı severim. Çocukları oyun alanında gözlemlemek, onların hem birbirleriyle hem de kendi kendileriyle nasıl iletiÅŸim kurduklarını izleme fırsatı veriyor. Oyun alanları ve okul bahçesi bu anlamda adeta bir laboratuvar gibidir. Burada gördüklerimiz sadece çocukları tanımaya yaramıyor ki aynı zamanda öÄŸretici de oluyor. Çünkü çocukları gözlemlerken bizler de onlardan bir ÅŸeyler öÄŸreniriz.
Bir öÄŸle arasında yine bahçede oynayan çocukların arasında dolaşıyorum. O sırada oyun alanında koÅŸuÅŸturan çocukların cıvıltıları yükselirken okul bahçesinde gördüÄŸüm birkaç kağıt parçasını alıp az ilerideki çöp sepetine attım. Yaptıklarımı izlediÄŸini anladığım çocuklardan biri koÅŸup yanıma geldi:
“ÖÄŸretmenim, çöpleri neden topluyorsun, sen müdür deÄŸil misin?” demez mi.
Bir an için ne diyeceÄŸimi ÅŸaşırdım. Görevli okul çalışanları mı görevini yapmamış yoksa çocuklar mı ellerindeki kağıtları yere atmış, ona bunu anlatmak daha zordu; ben kolay yolu seçtim:
“Sen de düÅŸün bakalım; çöplerle kirlenmiÅŸ bir bahçede mi oynamak istersin yoksa temiz bir bahçede mi?”
Bu soru karşısında duraladı ama hemen cevap verdi:
“Temiz bahçede oynamak isterim, tabi.”
“Åžurada oynayan çocukların hepsini çağırıp sorsak onlar da senin gibi cevap verir. Ama bu kağıtları buraya kim atıyor biliyor musun?”
Yine duraladı:
“Çocuklar atıyordur.” dedi
“Ama hepsi deÄŸil, bazı çocuklar atıyor olmalı.” dedim, sonra da;
“Sen atmıyor musun?” diye sordum.
Boynunu eÄŸdi;
“Bazen ben de atıyorum öÄŸretmenim.”
Gönlünü aldım;
Åžaka olsun diye adını Ä°ngilizce sordum. O da gülümsegi;
“My name is Turgut” dedi.
Ä°kimiz de güldük.
“Canını sıkma Turgut, ama artık bahçeye çöp atmazsın belki.” dedim.
Mahçubiyet içindeydi ama başını kaldırıp adeta özür diler gibi yüksek sesle;
“Bir daha atmaaaam…” dedi.
“Aferin! Gel o zaman Turgut, birlikte toplayalım.” dedim. HoÅŸuna gitmiÅŸti, gözleri gülüyordu. Heyecanla:
“Toplayalım öÄŸretmenim.” dedi.
Bu arada yanımıza baÅŸka çocuklar da toplanmaya baÅŸlamıştı.
Turgut onlara dönüp;
“ArkadaÅŸlar, bizim müdürü oyun alanındaki kağıtları, yiyecek ambalajlarını toplarken gördüm, yanına yaklaşıp nedenini sorunca mahcup oldum. Åžimdi onunla birlikte ben de toplayacağım.” Derken o sırada ders zili çaldı ve bizim açık oturum bitiverdi.
Sonraki ders arasında pencereden bahçeye bakarken gördüklerim beni mutlu etmeye yetmiÅŸti. Turgut, yanına üç beÅŸ öÄŸrenci daha almış; bahçede uçuÅŸan, yerlerde sürüklenen kağıt parçalarını yiyecek ambalajlarını topluyorlardı.
Dışarı çıkıp onların arasına katıldım:
“Bravo çocuklar!” dedim. “YaÅŸadığımız yerleri temiz tutmak hepimizin görevi.”
Çocuklardan biri;
“ÖÄŸretmenim, aslan yattığı yerden belli olur.” dedi.
“Aferin!” dedim.
O sırada öÄŸrencilerden birçoÄŸu daha çevremizi sarmıştı.
Mesajın alındığını görmek çok güzeldi. Belki herkesi toplayıp öÄŸütler versem bu kadar etkili olamazdım. Demek ki örnek olmak; bazen ceza vermekten, bağırıp çağırmaktan daha etkili olabiliyor.
“Çok sevindim. Hepinize teÅŸekkür ediyorum. Oyun alanımızı temiz görmek hepinizin hakkı. Ama buraları baÅŸkaları gelip kirletmiyor ki… Çevremizi temiz tutmak hepimizin görevi. Ama asıl önemlisi elimizdeki çöpleri sadece çöp kutularına atmayı da öÄŸrenmeliyiz. Herkes bu kurala uyarsa o zaman artık size iÅŸ düÅŸmez.” dedim.
Oradan ayrılırken arkadan yükselen alkış sesleriyle bu kez aferini onlar bana vermiÅŸti.
Mustafa Koç
(YaÅŸadıkça ÖÄŸrenir Ä°nsan)